time in - Türkisch Englisch Wörterbuch

time in

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "time in" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 3 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Phrasals
time in v. birinin geliş/varış saatini kaydetmek
Colloquial
time in n. bir yerde geçen zaman
time in n. bir yerde geçirilen zaman

Bedeutungen, die der Begriff "time in" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
in time adv. zamanla
However, it had to remain an experiment, limited in time.
Ancak bu, zamanla sınırlı bir deney olarak kalmalıydı.

More Sentences
General
travel in time n. zamanda yolculuk
Tim Lake (Domhnall Gleeson) discovers he can travel in time.
Tim Lake (Domhnall Gleeson) zamanda yolculuk yapabildiğini keşfeder.

More Sentences
arrive in time v. zamanında varmak
Will we arrive in time?
Zamanında varır mıyız?

More Sentences
arrive in time v. zamanında ulaşmak
I arrived in time.
Zamanında ulaştım.

More Sentences
in time adv. vaktinde
Tom won't be in time for the meeting.
Tom toplantıya vaktinde yetişemeyecek.

More Sentences
in no time adv. çabucak
Working together, they cleaned the entire house in no time.
Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.

More Sentences
in time adv. zamanında
Because of a misunderstanding, that request was not made in time.
Bir yanlış anlaşılma nedeniyle bu talep zamanında yapılmamıştır.

More Sentences
just in time adv. tam vaktinde
Tom got to school just in time.
Tom tam vaktinde okula geldi.

More Sentences
just in time adv. tam zamanında
But the hero arrived just in time.
Ama kahraman tam zamanında geldi.

More Sentences
in no time adv. hemen
Tom will have that fixed in no time.
Tom bunu hemen halledecektir.

More Sentences
in time adv. zaman içerisinde
In time, European integration is likely to grind to a halt as a result of enlargement.
Genişlemenin bir sonucu olarak Avrupa entegrasyonunun zaman içerisinde durma noktasına gelmesi muhtemeldir.

More Sentences
in due time adv. zamanında
We need a transitional stage in the event of the legal basis not being complete in due time.
Yasal zeminin zamanında tamamlanamaması durumunda bir geçiş aşamasına ihtiyacımız var.

More Sentences
in time adv. zamanla
The Commission can accept such a clause and welcomes the fact that it is limited in time.
Komisyon böyle bir maddeyi kabul edebilir ve bunun zamanla sınırlı olmasını memnuniyetle karşılar.

More Sentences
Phrases
in no time expr. vakit kaybetmeden
We finished the homework in no time at all.
Hiç vakit kaybetmeden ödevi bitirdik.

More Sentences
General
in the nick of time n. saniyesi saniyesine
coldest time in winter n. zemheri
an immortal person believed to come in time of need n. hızır
point in time n. çok kısa bir süre
just-in-time systems n. tam zamanlı sistemler
just-in-time-systems n. tam zamanlı sistemler
point-in time n. geçmişteki her hangi bir ana geri dönüş
travel in time n. zaman yolculuğu
a time in the past n. geçmişte bir zaman
establish in time v. zamanla yerleşmek
return in time v. zaman içinde geri dönmek
put in time on v. bir iş için belirli bir zaman harcamak
spend time in the society of one's friends v. arkadaşlarıyla vakit geçirmek
perform five time salaat in a day v. günde beş vakit namaz kılmak
take measures in time v. zamanında önlem almak
take precautions in time v. zamanında önlem almak
deliver in due time v. zamanında teslim etmek
get to (a place) in time v. bir yere yetişmek
learn in time v. zamanla öğrenmek
occur in the course of time v. zamanla oluşmak
settle in time v. zamanla oturmak
go back in time v. zamanda geriye gitmek
go back in time v. geçmişe gitmek
march forward in time v. zamanla gelişmek
waste time in vain v. boşa zaman harcamak
respond in time v. zamanında cevap vermek
waste time in vain v. gereksiz yere zaman harcamak
spend too much time in front of the tv v. televizyonun karşısında çok vakit geçirmek
get a place in no time flat v. soluğu (bir yerde) almak
reach in time v. zamanında varmak
arrive in time v. zamanında yetişmek
reach in time v. zamanında yetişmek
discover in time v. zamanında farkına varmak
discover in time v. zamanında keşfetmek
move forward or backward in time v. zamanda ileri geri gitmek
get to the top of one's field in a very short time v. çok kısa zamanda alanında en üste/tepeye çıkmak/ulaşmak
(for a teacher) give a student hard time in school v. bir öğrenciye takmak
get (somewhere) in no time flat v. soluğu (bir yerde) almak
complete/finish the job in time/before the deadline v. işi vaktinde yetiştirmek
get back in time v. zamanında dönmek
lost in the mists of time adj. tarihin derinliklerinde kaybolmuş/yok olmuş/yitmiş
in due time adv. vakti gelince
in good time adv. biraz erken
in a given time adv. belirli bir süre içinde
in less than no time adv. çabucak
in no time adv. bir an önce
in no time adv. çabucacık
in time adv. vakitli
in double time adv. hızla
in no time adv. kaşla göz arasında
in no time adv. çarçabuk
in our time adv. bu günlerde
in good time adv. çabuk
in the time to come adv. gelecekte
all in good time adv. müsait bir zamanda
in no time adv. derhal
in good time adv. vaktinde
in less than no time adv. çok çabuk
in time adv. bir süre sonra
in one's spare time adv. boş vaktinde
in time adv. uygun tempoda
in progress of time adv. zamanla
in a week's time adv. haftaya
in no time adv. çok çabuk
in good time adv. erken
in our time adv. zamanımızda
in time adv. uygun zamanda
all in good time adv. uygun bir zamanda
in process of time adv. zamanla
in the nick of time adv. tam zamanında
in due time adv. zamanı gelince
in a short time adv. dünden bugüne
in less than no time adv. bir anda
in record time adv. çok kısa bir zamanda
in the process of time adv. zamanla
in the course of time adv. zamanla
in a short time adv. ha bugün ha yarın
in the course of time adv. vaktin geçmesiyle
in our time(s) adv. bu günlerde
in less than no time adv. çabucacık
in good time adv. önceden belirlenen zamanda
in good time adv. süresi gelince
in the process of time adv. zaman geçtikçe
in the same time adv. aynı zamanda
in less than no time adv. pek az sonra
in time adv. nihayet
in due time adv. vaktinde
in a very short time adv. kaşla göz arasında
in the course of time adv. zaman içerisinde
all in good time adv. zamanı gelince
in the soonest time adv. en yakın zamanda
in the earliest time adv. en yakın zamanda
for the first time in weeks adv. haftalar sonra ilk kez
for the first time in days adv. günlerden sonra ilk defa
first time in months adv. aylar sonra ilk defa
first time in months adv. aylar sonra ilk kez
for the first time in days adv. günler sonra ilk kez
for the first time in years adv. yıllardan sonra ilk kez
first time in months adv. aylardan sonra ilk kez
first time in years adv. yıllardan sonra ilk defa
for the first time in months adv. aylar sonra ilk kez
for the first time in days adv. günlerden sonra ilk kez
first time in weeks adv. haftalar sonra ilk kez
first time in weeks adv. haftalar sonra ilk defa
first time in days adv. günlerden sonra ilk kez
for the first time in months adv. aylardan sonra ilk kez
first time in years adv. yıllardan sonra ilk kez
first time in days adv. günler sonra ilk kez
for the first time in years adv. yıllar sonra ilk defa
for the first time in days adv. günler sonra ilk defa
for the first time in months adv. aylardan sonra ilk defa
first time in years adv. yıllar sonra ilk defa
for the first time in years adv. yıllar sonra ilk kez
first time in years adv. yıllar sonra ilk kez
for the first time in years adv. yıllardan sonra ilk defa
for the first time in months adv. aylar sonra ilk defa
first time in days adv. günler sonra ilk defa
for the first time in weeks adv. haftalar sonra ilk defa
first time in days adv. günlerden sonra ilk defa
first time in months adv. aylardan sonra ilk defa
up to this point in time adv. şu ana kadar
up to this point in time adv. şimdiye kadar
in that period of time adv. o dönemlerde
just in time adv. son dakikada
in time adv. erken
at…local time in turkey adv. türkiye saatiyle
in turkey at … local time adv. türkiye saatiyle
in the recent time adv. yakın dönemde
in a short time adv. kısa sürede
in the course of time adv. geçen zaman içinde
in the time of need adv. ihtiyaç anında
for the first time in a long time adv. uzun süredir ilk defa/kez
in time adv. zamanında (yetişmek)
just in time adv. son anda
just in time adv. ucu ucuna
in the course of time adv. zamanında
in good time adv. zamanında
for the first time in his life adv. hayatında ilk defa
in a short span of time adv. kısa süre içinde
in a short span of time adv. kısa sürede
in a short span of time adv. kısa zamanda
in a month's time adv. bir aylık dönem içerisinde
yet in time adv. ancak zaman içinde
in time adv. zaman içinde
in no time adv. bir koşu
at…local time in turkey adv. türkiye saati ile
in turkey at … local time adv. türkiye saati ile
in my free time adv. boş zamanlarımda
in my spare time adv. boş zamanlarımda
in real time adv. gerçek zamanda
in the same amount of time adv. aynı sürede
in the same amount of time adv. eşit sürede
i̇n no time adv. hemen
in time adv. vakitlice
in time adv. iki cihanda
in time adv. şu dünyada
in time adv. sayısız ihtimal varken
in due time adv. talep edilen süre içerisinde
in good time expr. makul bir sürede
Phrasals
time someone in v. birinin geliş/varış saatini kaydetmek
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar muhafaza etmek
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar tazeliğini korumak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar tutmak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar bakmak/bakımını üstlenmek
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar göz kulak olmak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar taze durmak/kalmak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar bozulmadan durmak/kalmak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar sahip çıkmak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar bozulmamak
keep until (some point in time) v. (belli bir zamana) kadar korumak
invest (one's) time in (something) v. (bir işe/şeye) zamanını harcamak
put (some time) in on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) ayırmak
put (some time) in on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) harcamak
put (some time) in on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) vermek
put in (some time) on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) harcamak
put in (some time) on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) ayırmak
put in (some time) on (something) v. (bir şeye belli bir zamanını) vermek
reach back into (some point in time) v. (tarihte bir zamandan) ilham almak
reach back into (some point in time) v. (tarihte bir zamana) dayanmak
reach back into (some point in time) v. (önceki bir şeyden/zamandan) öğeler taşımak
reach back into (some point in time) v. (tarihte bir zamandan) gelmek
reach back into (some point in time) v. (tarihte bir zamana) gönderme yapmak
reach back to (some point in time) v. (önceki bir şeyden/zamandan) öğeler taşımak
reach back to (some point in time) v. (tarihte bir zamana) gönderme yapmak
reach back to (some point in time) v. (tarihte bir zamandan) gelmek
reach back to (some point in time) v. (tarihte bir zamandan) ilham almak
reach back to (some point in time) v. (tarihte bir zamana) dayanmak
Phrases
come prima (in the same manner as the first time) adv. ilk seferdeki gibi
come prima (in the same manner as the first time) adv. ilk seferdeki ile aynı şekilde
come prima (in the same manner as the first time) adv. İlk seferde olduğu gibi
in no time at all expr. çabucak
in no time at all expr. çabucacık
in no time at all expr. çok çabuk
in time of trouble expr. zor dönemlerde
in the shortest time expr. en kısa zamanda
in the shortest possible time expr. mümkün olan en kısa zamanda
in the shortest possible time expr. mümkün olan en kısa sürede
in the shortest time possible expr. mümkün olan en kısa sürede
in the shortest time possible expr. mümkün olan en kısa zamanda
in this time interval expr. bu tarih aralığında
in no time expr. kaşla göz arasında
in no time at all expr. çok geçmeden
taking into account the time he has already spent in prison expr. cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak
taking into account the time he has already spent in jail expr. cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak
just in time expr. kılpayı
for the first time in forever expr. hayatımda ilk kez
in the course of time expr. zamanın akışı içinde
in a time of universal deceit, telling the truth is a revolutionary act expr. sahtekarlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir
a week is a long time in politics expr. siyasette bir haftada çok şey değişebilir
all in good time expr. her şeyin bir zamanı var
only just in time expr. ucu ucuna
at this juncture in time expr. halihazırda
at this moment in time expr. şimdi
at this juncture in time expr. şu anda
at this moment in time expr. şu anda
at this moment in time expr. bugün
at this moment in time expr. bu noktada
at that point in time expr. o zaman
at this juncture in time expr. şimdi
at this juncture in time expr. bu noktada
at that point in time expr. o zamanlar
at that point in time expr. o noktada
at this moment in time expr. halihazırda
at this juncture in time expr. bugün
in (an amount of time) flat expr. sadece (belli bir zaman) içinde
in (an amount of time) flat expr. tam (belli bir zaman) içinde
in the space of (an amount of time) expr. (belli bir zaman) aralığında
in a time of universal deceit expr. düzenbazlığın düzen haline geldiği dönemde hakikati konuşmak devrim yapmaktır
in spare time expr. boş zamanda
in spare time expr. boş vakitte
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) aynı ritimde
in time (with someone or something) expr. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamış
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) zamanlaması tutan
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) aynı zamanlamada
in time (with someone or something) expr. (birinin/bir şeyin) ritmine uyan
in time (with someone or something) expr. (biriyle/bir şeyle) senkronize
in the flow of time expr. zamanın akışı içinde
in the flow of time expr. zamanın akışında
Proverb
a stitch in time saves nine bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır
a stitch in time saves nine bugünün işini yarına bırakma
a stitch in time saves nine bir mıh bir nal kurtarır bir nal bir at kurtarır
a stitch in time (saves nine) yılanın başı küçükken ezilir
a stitch in time yılanın başı küçükken ezilir
a stitch in time zamanında giderilen sorun/problem
a stitch in time zamanında/erken müdahale
you can't sit in two chairs at the same time ikisinden birini seçmesi gerek
you can't sit in two chairs at the same time aynı anda bir çok işi yapamazsın
you can't sit in two chairs at the same time aynı anda her yere yetişemezsin
you can't sit in two chairs at the same time iki şey aynı anda yapılamaz
Colloquial
in the mean time adv. bu arada
in good time expr. zamanında
in good time expr. sırası gelince
in due time expr. sırası gelince
in due time expr. vakti gelince
in due time expr. zamanı gelince
in good time expr. zamanı gelince
in good time expr. vakti gelince
time closing in expr. zaman yaklaşıyor
time closing in expr. saati geliyor
in this day and time expr. günümüz modern zamanlarında
in this day and time expr. bu çağda
in this day and time expr. günümüzde
in half that time expr. bu sürenin yarısı geçince
in time expr. zamanı gelince
in time expr. vaktinde/zamanında
in good time expr. vaktinde/zamanında
in the course of time expr. vaktinde/zamanında
in due time expr. vaktinde/zamanında
next time I'm in town expr. şehre bir dahaki gelişim
for the first time in my life expr. hayatımda ilk defa
for the first time in its history expr. tarihinde ilk defa
for the first time in one's history expr. tarihinde ilk defa
for the first time in its history expr. tarihinde ilk kez
for the first time in one's history expr. tarihinde ilk sefer
for the first time in its history expr. tarihinde ilk sefer
for the first time in one's history expr. tarihinde ilk kez
for the first time in my life expr. hayatımda ilk kez
for the first time in my life expr. ömrümde ilk kez
in somebody’s day/time expr. biri hayattayken
in somebody’s day/time expr. geçmişte
in somebody’s day/time expr. birinin zamanında
in somebody’s day/time expr. birinin gençlik yıllarında
in somebody’s day/time expr. birinin en başarılı döneminde
in (one's) time expr. (birinin) gençliğinde
in somebody’s day/time expr. biri gençken
in somebody’s day/time expr. birinin en parlak döneminde
in somebody’s day/time expr. eski günlerde
in (one's) time expr. (birinin) zamanında
in somebody’s day/time expr. birinin döneminde
in somebody’s day/time expr. birinin en ünlü döneminde
(a) quarter of (a given hour in time) [us] expr. (belli bir zamandan/saatten) 15 dakika önce
(a) quarter of (a given hour in time) [us] expr. (bir saate) çeyrek kala
(a) quarter of (a given hour in time) [us] expr. (verilen zamandan/saatten) çeyrek saat önce
haven't seen you in a long time expr. seni uzun süredir görmüyorum
haven't seen you in a long time expr. sizi uzun zamandır görmüyorum
haven't seen you in a long time expr. seni uzun zamandır görmüyorum
in half the time expr. yarısı kadar sürede
in half the time expr. daha az/kısa sürede
in your own good time expr. hazır olduğunda
in your own good time expr. kendin istediğinde
in your own good time expr. canın istediği zaman
in your own good time expr. ne zaman canın isterse
you came just in time exclam. kaynanan seviyormuş
Idioms
a stitch in time saves nine n. zamanında giderilen küçük bir hata büyük felaketleri önler
legend in one's own time n. döneminin efsanesi
a legend in one's own time n. yaşayan efsane
legend in own time n. döneminin efsanesi
legend in own time n. yaşayan efsane
point in time n. o an
point in time n. o zaman
fill in time v. zaman geçirmek
fill in time v. zaman doldurmak için bir işte çalışmak
fill in time v. geçici bir işte çalışmak
fill in time v. zaman doldurmak
be in the right place at the right time v. doğru zamanda doğru yerde olmak
get there in the nick of time v. son saniyede varmak
arrive in the nick of time v. son anda gelmek
arrive in the very nick of time v. son anda gelmek
arrive in the very nick of time v. son saniyede varmak
arrive in the nick of time v. son saniyede varmak
get there in the nick of time v. son anda gelmek
get there in the very nick of time v. son anda gelmek
get there in the very nick of time v. son saniyede varmak
have all the time in the world v. çok zamanı olmak
have all the time in the world v. istemediği kadar çok zamanı olmak
invest someone's time in something v. bir işe/şeye zamanını harcamak
have all the time in the world v. dünya kadar vakti olmak
spend (some amount of time) in (some place) v. eyleşmek
spend time in something v. oyalanmak
spend time in something v. eyleşmek
spend (some amount of time) in (some place) v. vakit geçirmek
spend time in something v. zaman geçirmek
spend time in something v. vakit geçirmek
spend (some amount of time) in (some place) v. oyalanmak
spend (some amount of time) in (some place) v. konaklamak
spend (some amount of time) in (some place) v. zaman geçirmek
spend time in something v. konaklamak
be trapped in a time warp v. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be trapped in a time warp v. zaman durmuş olmak
be in advance of (someone or something's) time v. çağının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time v. bulunduğu dönemden daha ileride olmak
be in advance of (someone or something's) time v. döneminin ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time v. bulunduğu zamandan daha ileride olmak
be in advance of (someone or something's) time v. çağını aşmak
be in advance of (someone or something's) time v. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time v. bulunduğu çağdan daha ileride olmak
be in advance of (someone or something's) time v. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of your time v. döneminin ilerisinde olmak
be in advance of your time v. çağının ilerisinde olmak
be in advance of your time v. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time v. çağının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time v. döneminin ilerisinde olmak
be in the right spot at the right time v. doğru anda doğru yerde olmak
be in the right spot at the right time v. doğru zamanda doğru yerde olmak
do something in your own sweet time/way v. ne zaman/nasıl isterse yapmak
do something in your own sweet time/way v. kendi istediği zaman/gibi yapmak
do something in your own sweet time/way v. istediği zaman/şekilde yapmak
do something in your own sweet time/way v. canı istediğinde/istediği gibi yapmak
be in advance of (someone or something's) time v. zamanının ilerisinde olmak
be in advance of (someone or something's) time v. çağının ilerisinde olmak
keep in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmini tutturmak
keep in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
keep in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) zamanına uymak
keep in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
keep in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) zamanlamasını tutturmak
march in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritminde yürümek
march in time (with someone or something) v. adımlarını (birine/bir şeye) uydurarak yürümek
march in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) aynı ritimde yürümek
march in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) aynı zamanlamada yürümek
march in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) uygun adım yürümek
march in time (with someone or something) v. (birine/bir şeye) ayak uydurmak
march in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) senkronize yürümek
be caught in a time warp v. zaman durmuş olmak
be caught in a time warp v. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be caught in a time warp v. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be caught in a time warp v. zamanın gerisinde kalmak
be caught in a time warp v. demode kalmak
be locked in a time warp v. zamanın gerisinde kalmak
be locked in a time warp v. zaman durmuş olmak
be locked in a time warp v. demode kalmak
be locked in a time warp v. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be locked in a time warp v. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be stuck in a time warp v. zamanın gerisinde kalmak
be trapped in a time warp v. zamanın gerisinde kalmak
be stuck in a time warp v. zaman durmuş olmak
be trapped in a time warp v. demode kalmak
be trapped in a time warp v. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be stuck in a time warp v. taş devrinde/geçmişte takılıp kalmak
be stuck in a time warp v. demode kalmak
be stuck in a time warp v. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be in advance of your time v. çağının/zamanının ilerisinde olmak
be in advance of your time v. çağının/zamanının ötesinde olmak
be in advance of (someone's or something's) time v. döneminin ilerisinde olmak
be in a time warp v. zamanın gerisinde kalmak
be in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) zamanlaması tutmak
be in a time warp v. geçmiş bir zamanda takılıp kalmak
be in advance of (someone's or something's) time v. çağını aşmak
be in advance of (someone's or something's) time v. bulunduğu çağdan daha ileride olmak
be in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) aynı ritimde olmak
be in advance of (someone's or something's) time v. zamanının ilerisinde olmak
be in a time warp v. demode kalmak
be in advance of (someone's or something's) time v. çağının ilerisinde olmak
be in a time warp v. geçmişte takılıp kalmak
be in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmine uymak
be in a time warp v. zaman durmuş olmak
be in time (with someone or something) v. (biriyle/bir şeyle) senkronize olmak
be in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
get in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmine uymak
get in time (with someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ritmini yakalamak
invest time in v. -e zaman harcamak
jump back in time v. geçmişe dönmek
jump back in time v. eski bir tarihe dönmek
jump back in time v. zamanda geriye gitmek/atlamak
put an amount of time in on v. -e belli bir miktar vakit harcamak
put an amount of time in on v. -e belli bir miktar zaman ayırmak
be in the wrong place at the wrong time v. yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak/olmak
spend time in v. -e konaklamak
spend time in v. -de vakit geçirmek
lost in the sands of time adj. tarihin derinliklerinde kaybolmuş/yok olmuş
lost in the sands of time adj. tarihin derinliklerinde unutulmuş
lost in the sands of time adj. tarihin derinliklerinde yitip gitmiş
lost in the sands of time adj. çok eskilerde kalmış
lost in the sands of time adj. tarihte kalmış
lost in the sands of time adj. tarihin derinliklerine gömülmüş
frozen in time adj. zamanda donup kalmış
frozen in time adj. değişmeden kalmış
frozen in time adj. hiç değişmemiş
in his own good time expr. ne zaman canı isterse
in somebody's own good time expr. ne zaman canı isterse
in the fullness of time expr. zamanı gelince
in the fullness of time expr. vadesi gelince
in the nick of time expr. sıcağı sıcağına (tam zamanında)
in good time expr. zamanı gelince
in due time expr. zamanı gelince
in the wrong place at the wrong time expr. yanlış yerde ve yanlış zamanda
in the wrong place at the wrong time expr. yanlış yerde ve zamanda
a stitch in time saves nine expr. sorunu büyümeden halletmeli
in the very nick of time expr. son anda
in the very nick of time expr. tam zamanında
in the very nick of time expr. son dakikada
in the nick of time expr. tam vaktinde
in the nick of time expr. son anda
in the nick of time expr. tam zamanında
in the nick of time expr. son dakikada
in the very nick of time expr. tam vaktinde
in the nick of time expr. ucu ucuna
in no time flat expr. süratle
in no time flat expr. hızla
in no time flat expr. çabucak
in next to no time expr. bir anda
in next to no time expr. hemen/anında
in next to no time expr. aniden
in no time at all expr. bir anda
in no time at all expr. aniden
in no time at all expr. hemen/anında
in the interest of saving time expr. zamandan kazanmak/tasarruf etmek adına/için
in jig time expr. hızla
in jig time expr. çabucak
lose no time in doing something expr. hemen/hiç vakit kaybetmeden (bir işe girişmek)
waste no time in doing something expr. hemen/hiç vakit kaybetmeden (bir işe girişmek)
just in the nick of time expr. son anda
just in the nick of time expr. son dakikada
in my copious free time expr. bir ara (bakarız)
in the space of (an amount of time) expr. (belli bir zaman) içerisinde
in (one's) own sweet time expr. canı istediğinde
in (one's) own sweet time expr. ne zaman isterse
in (one's) own sweet time expr. istediği zaman
in the (very) nick of time expr. tam zamanında
in the (very) nick of time expr. son saniyede
in the (very) nick of time expr. son dakikada
in the (very) nick of time expr. son anda
at this juncture/moment/point in time expr. şimdi
at this juncture/moment/point in time expr. şu anda
at this juncture/moment/point in time expr. bugün
at this juncture/moment/point in time expr. halihazırda
at this juncture/moment/point in time expr. bu noktada
in my copious free time expr. bir ara
in my copious free time expr. zaten çok bol olan boş zamanında (kinayeli bir ifade)
in (one's) own time expr. ne zaman canı isterse
in (one's) own good time expr. ne zaman canı isterse
in (one's) own time expr. boş zamanında
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanda, tarihte) gündem ne?
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanda, tarihte) gündemde/programda ne var?
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanın, tarihin) programı/planı ne?
Speaking
when you're in army you got a lot of time to think n. askerdeyken düşünecek çok vaktin oluyor
you will learn in good time expr. sırası gelince öğrenirsiniz